20 Haziran 2016 Pazartesi

Kanseri Yen

2014 yılının yazında yeni bir çeviri sözleşmesi imzaladım. Bu seferki kitabım ne bir klasikti, ne aşk romanı, ne fantastik best-seller, ne çocuk kitabı, ne de çizgi roman. Kanseri yenmekle ilgili, son derece teknik bir kitaptı. Önümde yeterince süre vardı ama şakaya gelecek bir iş değildi. Galiba zoru sevdiğim için kabul ettim. :)  Şaka bir yana, bunu hem konu hakkında detaylı bilgi sahibi olmak için bir fırsat, hem de bir sorumluluk projesi gibi gördüm. Benim de kanserle mücadele eden birçok yakınım var. Bazıları savaşı kazandı, bazıları ne yazık ki kaybetti. Hatta bu çeviriye başladığımda sevgili anneanneme yeni teşhis konmuştu; kitap basıldığında ise kendisi artık aramızda değil.

Peki yapılan hatalardan nasıl dersler çıkarabiliriz ve inanmamamız gereken şehir efsaneleri neler? Her şey “kafada” mı bitiyor, tek çıkış yolu alternatif tedaviler mi yoksa tıbbı tedaviden hiçbir zaman vazgeçmemeli mi? Bu kitap aklınıza gelen her türlü soruyu objektif bir şekilde, kanıtlar sunarak yanıtlıyor. 

Çeviriyi yaparken gerçekten gecemi gündüzüme kattım, tıp sözlüklerini alt üst ettim, doktorlara danıştım, bazen de “Ben nasıl bir işe kalkıştım böyle?” diye hayıflandım. Ama bitince çok mutlu oldum.

“Kanseri Yen” belki satış listelerini zorlamayacak, panellere, vloglara, blog turlarına konu olmayacak ama tek bir kişiye dahi ışık tutsa, amacına ulaşmış olacak. Önemli olan da bu. İhtiyacı olan herkese şifa olması dileğiyle…

6 Nisan 2016 Çarşamba

Sevgili Yazar Dostum...

Sevgili yazar dostum,

Arada bir bana gelenler geliyor. Bu da o günlerden biri işte. Biraz kendi kendime söyleneceğim, seni çekiştireceğim, umarım kusuruma bakmazsın. Eh, şurada kaç sayfadır, kaç gündür, kaç gecedir kader birliği yapmışız... Benim de iki satır karalamaya hakkım olsun, değil mi ama?

Sevgili yazar dostum, ne olursun metninde omuz silkme, başıyla onaylama, başını iki yana sallama, başını hafifçe yana eğme, gözlerini devirme, iç çekme, alaycı bir biçimde gülümseme, kaşlarını kaldırma ve somurtma eylemlerini insaflıca kullan. Ne tripli karakterlerin varmış yahu, anlamadım gitti. Zaten o sahnedeki diyaloglardan karakterin meramını anlıyoruz, merak etme. Güzelim romanı senaryoya çevirme... Dizi izlemiyoruz, kitap okuyoruz. Hayal gücümüzü daha çok kullanmak istiyoruz. Sen karakterin alnına düşen saç tutamının açısına kadar her şeyi betimleyince de işin zevki kaçıyor. Bilmem anlatabildim mi?

Ara sıra kendinle şuna benzer iç konuşmalar yap: "Acaba bir gün bu kitap çok tutar da başka dillere çevrilir mi? Zavallı bir kitap çevirmeni gecesini gündüzüne katıp benim çok zekice bulduğum ses oyunlarını ve kültürel göndermeleri kendi diline yansıtmaya çalışırken helak olur mu?" Yapma güzel kardeşim, etme eyleme. İnan ki ses oyunları "ucuz" bir numara. Hangi klasikte böyle bir şeye rastladın söylesene. Tabii ki özgürce yaz, kendini kısıtlama ama işin bu kadar da kolayına kaçma. 

Canın sıkıldıkça aç dünya haritasını (Google Earth de olur), başka kıtalara ve ülkelere bak. Onların da farkında ol. Neden mi? Dünyanın sadece sizin markalarınızdan ve dilinizden ibaret olmadığını hatırlamak için. Global olmak ve herkese hitap etmek zorunda değilsin. Tabii ki kendi kültürünü yansıtacaksın. Ama "bir paket kraker" diyebileceğin yerde "a pack of super-duper-delicious-crispies" deme gözünü seveyim. Hem metni sekteye uğratıyorsun, hem de çevirmeni google abonesi ve dipnot manyağı yapıyorsun. Bundan 30 sene sonra super-duper-delicious-crispies mi kalacak yahu? Zamansız metinler yaratmak daha iyi bir fikir değil mi sence de?

Yazdıklarını acımasızca eleştir. Bir de kendine acımasız bir editör bul. Mümkünse yazdıklarının üçte birini kırpsın. Sahne tekrarları yapma. Bir önceki bölümde neler olduğunu özetleme. Kitap zaten elimizde, unutursak açıp bakarız. Yine aynı benzetmeyi yapacağım ama dizi mi izliyoruz Allah aşkına? Geçen bölümü özet geçmene gerek var mı?

Kitabını çok tutan/satan bir başka kitabı şablon alarak yazma. Bu neden çok kötü bir fikir biliyor musun? Bunu birileri senden önce başarmış. Senin kitabın ister istemez onunkiyle karşılaştırılacak ve yeterince iyi değilse, "X'in kötü bir kopyası" olarak hatırlanacak. Özgün olursan belki X'ten de meşhur olursun, kim bilir?  

Bu yazdıklarım sadece seninki için değil, çevirdiğim ve okuduğum pek çok kitap için geçerli. Tabii ki istisnalar var ama onlar da kaideyi bozmuyorlar. Kızma ne olur. Kendine iyi bak sevgili yazar dostum...


28 Mart 2016 Pazartesi

Review: Kâğıt Ev

Kâğıt Ev Kâğıt Ev by Carlos María Domínguez
My rating: 3 of 5 stars

Bir solukta okunan ve insanı düşündüren bir novella. Keşke daha uzun olsaydı. Bu konudan çok güzel ve uzun bir roman çıkabilecekken, hikâye yarım kalmış gibi geldi bana. 3 yıldız vermemin tek sebebi bu.

Kâğıt Ev, kitap tutkusunun ne boyutlara varabileceğinin uç bir örneği. Konusundan bahsedersem spoiler vermiş olacağım, bu yüzden en beğendiğim alıntıları paylaşmak istiyorum:

"Çoğunlukla bir kitaptan kurtulmak ona sahip olmaktan daha zordur. Kitaplar, sanki asla geri dönemeyeceğiniz bir anın tanıkları gibi, bir ihtiyaç ve unutkanlık anlaşmasıyla tutunurlar insana."

"Üstlerinde gün, ay ve yıl yazan sayısız kitap gördüm ben; gizli bir takvimi oluşturur her biri."

"Kimse bir kitap kaybetmek istemez. Bir daha okumayacak olsak da başlığında eski, belki de kaybolmuş bir duyguyu taşıyan bir kitabı kaybetmektense bir yüzük, saat veya şemsiye kaybetmeyi yeğleriz."

Bir de metinde yazarın hünerini ve baskının kalitesini gösteren "patikalar" olması fikri çok hoşuma gitti. Patikalar sayfaya yukarıdan aşağıya baktığınızda bulduğunuz dolambaçlı yollar.

"Cümle diziliminde belli bir ritmi olmayan bir yazar bunu başaramaz. Şayet tek bir cümlede dörtten fazla hecesi olan iki ya da üç sözcükle dili bozarsa, yolu ve muhakkak ki ritmi de bozuş olur. Sayfada o yolu arar durursunuz ama bulamazsınız. Fazla ufak ya da fazla büyük, özensiz bir baskı gözün, gizliden gizliye diyelim, takip ettiği bu figürleri de bozar."

Çeviri ve editoryal kusursuzdu. Tek bir aksaklığa ya da yazım hatasına rastlamadım. Çevirmen Seda Ersavcı'ya ve editör Ferhat Özkan'a çok teşekkürler.

View all my reviews

9 Mart 2016 Çarşamba

Review: Cesur Yeni Dünya

Cesur Yeni Dünya Cesur Yeni Dünya by Aldous Huxley
My rating: 5 of 5 stars

Bazı kitaplar vardır, aradan yıllar geçse de, dünyanın düzeni, insanların değer yargıları ve yaşam biçimleri değişse de hep hatırlanır. Cesur Yeni Dünya da o kitaplardan biri. Kitabı 1932’de yazan Huxley’nin kurgu ve öngörü yeteneğine hayran kaldım ve bu kurgunun bazı yönlerden bugünkü yaşantımızı hatırlatmasını ürkütücü buldum.

Cesur Yeni Dünya’da insanlar adeta bir kast sistemiyle birbirlerinden ayrılıyorlar. Ama bu insanların sosyal statülerini belirleyen şey, içine doğdukları aileleri değil, laboratuvar ortamında onları “üretenler.” Çünkü uygar dünyada insanlar doğumla dünyaya gelmiyorlar; laboratuvar ortamında, şişelerde büyüyorlar. Anneleri, babaları, kardeşleri ve aileleri yok. Hatta bu kavramlar müstehcen ve ayıp sayılıyor. (Bu arada 1932’de yazılan bir kitabın tüp bebek tedavisi bile geliştirilmeden önce böylesi bir öngörüde bulunması çok ilginç.) Öte yandan, cinsellik son derece serbest bir şekilde yaşanıyor (Bunu sık sık vurgulamak için “Herkes herkes içindir” sloganını kullanıyorlar) ve bir tür uyuşturucu olan soma da dahil olmak üzere, bütün hazlar serbest. Yani toplumların eskiden dejenerasyon olarak gördüğü şeyler yüceltiliyor, aile ve din gibi kutsal sayılan kavramlar yerle bir ediliyor.

Tek tip, düşünmeyen ve sorgulamayan insanlar sayesinde istikrar sağlanıyor. Bebeklikten itibaren “hipnopedya” seansları ile beyinleri yıkanıyor ve bilinçaltlarına kodlamalar yapılıyor. İnsanların duyguları biyolojik mühendislik ve koşullandırma yöntemleriyle kontrol altına alınıyor ve kimsenin mutsuz olmasına izin verilmiyor. Seri üretimin kralı Henry Ford ve onun T-modeli, uygar dünyanın yeni Tanrısı yerine geçmiş. Hatta karakterler “Ah Tanrım” yerine “Ah Fordum” diyorlar! İnsanlar sürekli tüketmeye teşvik ediliyor.

Ben gözden geçirilen yeni baskıyı alıp okudum. Çeviri ve editoryal genel anlamda başarılı. Kitaptaki çoğu terim ve karşılık gayet başarılı bir biçimde yerelleştirilmiş. Huxley bu ütopik dünyayı tarif ederken pek çok uzun betimleme kullanmış ve çeviriye büyük emek harcandığı aşikar. Tek bir yerde gözüme takılan bir kullanım oldu. Kuluçka ve Şartlandırma Müdürü, Lenina ve Bernard’a Ayrıbölge’deki insanların kendilerine korkunç gelen ilkel yaşamlarından bahsettikçe, Lenina 4-5 kez “Öyle denmez” diye yorum yapıyor. Orijinal metni bulamadım ama “Hadi canım / Daha neler” anlamına gelen “You don’t say so” demiş olduğunu tahmin ediyorum… Bir de bazı karakterlerin iç konuşmaları normal diyaloglar gibi tırnak içinde yazılmış. Belki orijinal metinde de böyledir ama okumayı zorlaştırdığı için italikle yazılması daha iyi olabilirdi kanımca.

Son baskıda yer verilen önsözleri ve sonsözü çok beğendim. Kitabın yazıldığı dönem ve Huxley’nin etkilenmiş olabileceği koşullar hakkında bilgi sahibi olmanızı sağlıyor.

Son birkaç yıldır distopya yazmak moda oldu. Hatta bu akıma kapılan Türk yazarlardan korkunç örnekler verenler de var. Cesur Yeni Dünya gibi kitaplar, gerçek bir kara ütopyanın ya da distopyanın nasıl olması gerektiğini hatırlatıyor insana. İyi ki varlar.

View all my reviews

18 Şubat 2016 Perşembe

Review: Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet

Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet by Murat Gülsoy
My rating: 3 of 5 stars

"Bu kapkara sayfa yaşadığımız günleri unutmayalım diye."

"Ağaçların gölgeleri koyulaşıyor günden güne, hiç bitmeyecek bir kış geliyor, güzel günler çok uzakta. Gölgelerin içinde mayalanan zehir sızıyor kaldırımların kenarlarından, mazgallardan, pencere pervazlarından, sokaklardan eviçlerine doğru."

"Ölülerin yüzleri her yerde... Kırgın, güleç, umutlu, şaşkın, öfkeli bakıyorlar. Yarım kalmış sözleri. Bu ülke kanlı bir labirent artık, nerede başladığı nerede bittiği bilinmiyor."

Ben dün akşam "Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet"in son satırlarını okurken, Ankara'da patlama oldu. Yaşananlara o kadar denk düştü ki, bu eşzamanlılığa inanamadım.

Murat Gülsoy'un gözlem yeteneğini, hayal gücünü ve yazım tarzını seviyorum. Bu kısa roman da beni hayal kırıklığına uğratmadı. Hayatının sıradanlığından sıkılan ve yalnız kalarak delirmekten korkan emekli matematik hocası Mirat, yeni geliştirilen Janus teknolojisi sayesinde zihnine önce bir, sonra da iki ölünün anılarının aktarılmasını sağlıyor. Sonra da zihninde onlarla birlikte yaşamaya başlıyor. Önce inanılmaz bir değişim yaşıyor; adeta gençlik aşısı yapılmış gibi. Ama sonra ölüler yavaş yavaş onu delirtmeye, ele geçirmeye, kullanmaya başlıyorlar. Mirat delirmemek için medet umduğu ölüler tarafından karanlık bir uçuruma doğru sürükleniyor.

"Amma da saçma" diye kestirip atmayın. Kitap bir solukta okunduğu halde insanın aklında kalıyor. Gülsoy'un kurgusu ve betimlemeleri çok başarılı. Peki neden 3 yıldız verdim? Çünkü kitabın sonunda işler biraz sarpa sarıyor. Kişilik bölünmeleri yaşayan yazar, sarı post-itleri yazan yaşlı adam ve Fransa'da intihar eden güvenlik görevlisi biraz fazla iç içe geçmiş. Kimin kim olduğu her okuyan tarafından farklı yorumlanabilir.

Yazarın son kısımda içini döktüğü pasajlarda altı çizilesi satırlar da var gerçi. Yukarıda verdiğim örnekler gibi. Fakat Türk yazarların son birkaç yıldır toplumsal olayları her kurguya yedirme çabasını anlayabilmiş değilim. Bu kitap zihninde ölülerle yaşayan bir adam hakkında ütopik bir kurgu. Bunu ülkenin mevcut durumuna bağlamak için epey çaba göstermiş yazar. Bu eğilimi başka yazarlar da gösteriyor. "Gezi olaylarından da bahsedelim, etnik çatışmaları es geçmeyelim, aman şu da eksik kalmasın" gibi son derece insanı bir kaygı seziyorum kurgu metinlerde. Belki de toplumsal hafızamız zayıf olduğu ve unutmaya çok yatkın olduğumuz için yapıyorlar bunu. İçinde yaşadıkları toplumdan ve zamandan bağımsız olmadıklarını, etraflarında olan biteni umursadıklarını göstermek istiyorlar. Bazı kitaplar bunu kaldırıyor, yazar bu kaygılarını hikâyeye başarılı bir şekilde yedirebilirse. Bazen de sonradan eklenmiş gibi sırıtıyor. Bu konuda farklı düşünenler de olabilir tabii.

İşte bu yüzden not kırdım:) Ama siz bana bakmayın, insanı düşündüren, akıcı ve okunmaya değer bir kitaptı "Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet."


View all my reviews