31 Aralık 2015 Perşembe

Pembe Günler Gri Günlere Karşı



Hatırlıyorum da, çocukken her günü bir renkle eşleştirirdim. Okul öncesi günlerim hep pembe, sarı, mavi, kırmızı veya mordu. Yeni bir oyuncak veya hediye aldığımda, sevdiğim birini göreceğim zaman o güne bir renk verirdim kendimce. Sonra okul ve sınav dedikleri kavramlarla tanıştım. O günler hep griydi alışana kadar. Sonra okulu da sevdim, başarılı da oldum ama o günler hiçbir zaman çocukluğumdaki kadar pembe olamadı. Sonra okullar bitti, çalışma hayatı dedikleri dönem başladı. Gri günler birdenbire arttı. Hatta siyaha dönüştü. Kendimi ego savaşlarının, çirkin insanların, dedikodunun, hırsın kol gezdiği ortamlarda buldum. Bu ortamlarda "pembe" insanlar yok muydu? Vardı tabii ki. Çoğuyla hâlâ görüşüyoruz. Diyeceğim o ki, en gri ortamda bile bir pembelik bulabiliyor insan denerse.

Bugün klasik bir yeni yıl mesajı yazmak yerine böyle anlatmak istedim derdimi. İnsan nedense hep kayıplarını hatırlamaya meyilli. 2015'te sevdiğim insanlar hastalandı, ağır tedaviler gördüler. Yakın ve uzak çevremde, ülkemde, dünyada birçok üzücü olaylar yaşandı ve hâlâ da yaşanıyor. Ama hepimiz biliyoruz ki, hiçbir yılın her günü saf neşe içinde geçemez. Bu yaşamın doğasına aykırı. 2015'in kafama vura vura öğrettiği bir şey var sonunda: Anda yaşamak. Çünkü hayat çoğu zaman (hatta hiçbir zaman) planladığınız gibi gitmiyor. 2015 yılı bana nurtopu gibi bir kedi, 9 kitap ve 5 çizgi roman çevirisi, yeni dostluklar ve bol koşurturmacalı günler getirdi. 2016 da aynı hızda sürecek gibi görünüyor.

2016'da pembe günlerin çoğunlukta olması dileğiyle...

Review: Fi

Fi Fi by Akilah Azra Kohen
My rating: 2 of 5 stars

Sonunda dayanamadım ve aldım. Hakkında birçok şey yazıldı, kimi yere göğe sığdıramadı, kimi nefret etti. Üçte birini bitirdikten sonra tespitlerim şöyle:

* Yazım hataları üzücü. 152. baskısı yapılan bir kitaptaki yazım hatalarının şimdiye kadar giderilmiş olması gerekirdi.

* Tanıştığım karakterler içinde "farkındalık" peşinde koşan sadece 1 kişi var. Bakalım ilerleyen sayfalarda ne olacak. Olay örgüsü içinde farkındalıkla ilgili mesajlar var ama alıştığımız türden bir kişisel gelişim kitabı olmadığı için sıkmıyor.

* Bolca gönderme ve iğneleme içeriyor, toplumun dev aynasında gördüğü suni insanlarla inceden inceye dalga geçiyor. Bu yönünü sevdim.

-----

* Kitabı yarıladım ama hâlâ daha bir karar verebilmiş değilim. Bazılarının dediği gibi "çöp" değil kesinlikle. Fakat ciddi bir editoryal sorun söz konusu. Unutulan noktalama işaretleri, konuşma dilinde yazılan "Yapıcam, gidicem" gibi sözcükler göze batmayacak gibi değil. Kitapta başından beri bu tarz benimsenseydi bu bir hata sayılmazdı ama bir cümlede "gideceğim", bir diğerinde "gidicem" yazınca pek hoş olmuyor.

* Yazarın İngilizce kullanma alışkanlığından kaldığını düşündüğüm bir durum da, soru eklerini kullanmaması. İngilizcede tonlama yaparak soru sorulabilir. Ama Türkçede "Yolda?!" gibi bir kullanım yok; ya da ben bilmiyorum. "Yolda mı?!" desek daha şık olmaz mı?

* Gelelim en vahim hataya. Bakın ünlü psikolog Can Manay ne diyor bir röportajında: "Ben ancak böylelerinde ilaç kullanımını onaylarım. Reçete yazdırmak için kimse bana gelemez." Bildiğim ve çok emin olduğum bir şey var ki, reçeteyi sadece tıp eğitimi alan psikiyatristler yazabilir. Psikologlar gerekli gördükleri hastalarını bir psikiyatriste yönlendirebilirler gayet tabii. Ama bu cümleden bu anlam çıkmıyor. Yanlış anlaşılmaya çok açık. Psikoloji doktorası yapan yazarın bu noktaya dikkat etmesi gerekirdi...

* İlerledikçe karakterlerin birbiriyle nutuk çeker gibi konuşmaları sıkmaya başladı. Nutukların içeriği güzel ama bağlam çok önemli. İnsanlar günlük hayatta böyle konuşmazlar.

Bakalım bitirince ne düşüneceğim?

-----

* Nihayet bitti. Güzel başlasa da, çok etkilendiğimi söyleyemeyeceğim. Kitabın en sevdiğim yanı, klasik müziğe bolca gönderme yapması oldu:)

* Sevişme (pardon, yazarın tabiriyle çiftleşme) sahnelerini fazla abartılı buldum.

* En sevdiğim karakter Bilge oldu.

* Devam kitapları Çi ve Pi'yi de almıştım ama Can Manay, Duru ve Deniz üçgeninden bir süreliğine çıkmaya ihtiyacım var.

* Ne yazık ki kitabın ikinci yarısında göz ardı edilemeyecek kadar çok anlatım bozukluğu var. Kitabın editör tarafından baştan sona okunduğunu sanmıyorum; öyle olsaydı bu şekilde basılmasına imkan yoktu. Kitap önce başka bir yayınevinden çıktığı için metni kontrol etme gereği duymamışlar gibi geldi. Romanın taslağını okuyormuşum gibi hissettim. Yazık olmuş...

View all my reviews